Google’a Kesilen Rekabet Kurulu Cezası: Basın Özgürlüğü, Dijital Ekonomi ve Rekabet Hukuku Üzerine
Rekabet Kurulu’nun Google’a 2,6 milyar TL tutarında idari para cezası vermesi, yalnızca teknoloji devlerinin pazar hâkimiyetine yönelik bir yaptırım olarak görülmemeli; aynı zamanda Türkiye’de medya bağımsızlığı, dijital reklamcılık piyasası ve yurttaşların haber alma hakkı bakımından da kritik sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir karardır.
Kurul’un kararında özellikle reklam sunucusu hizmetleri pazarındaki hâkim durumun kötüye kullanılması tespit edilmiştir. Yani Google, sahip olduğu teknolojik ve finansal üstünlüğü kullanarak, kendi platformlarına rakiplerine nazaran haksız avantaj sağlamıştır. Bu durum, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesinde açıkça yasaklanan bir davranış tipidir. Avrupa Birliği’nde de benzer gerekçelerle Google’a milyarlarca euroluk cezalar verilmiş, hatta algoritma ve reklam teknolojilerine ilişkin şeffaflık yükümlülükleri getirilmiştir.
Ancak Türkiye’deki tartışmanın yalnızca “rekabet hukuku” boyutunda değil, aynı zamanda medya ve demokrasi boyutunda da ele alınması gerekiyor. Zira son dönemde Google’ın yaptığı algoritma güncellemeleri, bağımsız medya kuruluşlarının ve yerel gazetelerin Google Haberler ve Keşfet’te görünürlüğünü ciddi biçimde azaltmıştır. Trafik kaybı yaşayan bu kuruluşlar, Basın İlan Kurumu’ndan ilan alabilmek için gerekli olan tıklanma oranlarını tutturmakta zorlanmaktadır. Böylece, zaten dar bir ekonomik çerçevede varlığını sürdürmeye çalışan bağımsız gazetecilik daha da kırılgan hâle gelmektedir.
Bu bağlamda, söz konusu algoritma değişikliklerinin şeffaf olmaması, kamuoyunda “halkın haber alma hakkına müdahale” olarak yorumlanmaktadır. Dijital çağda medya trafiğinin büyük oranda birkaç teknoloji şirketinin algoritmalarına bağlı olması, aslında “dijital sansür” ve “ekonomik baskı” risklerini beraberinde getirmektedir. Burada rekabet hukukunun ötesinde anayasal düzeyde ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü tartışmaları gündeme gelmektedir.
Rekabet Kurulu’nun kararı Türkiye’de ilk bakışta ekonomik bir yaptırım gibi görünse de; esasen dijital reklamcılık piyasasındaki denetim boşluklarını, bağımsız medyanın ekonomik sürdürülebilirlik sorunlarını ve yurttaşların haber alma hakkına ilişkin anayasal değerleri doğrudan ilgilendirmektedir. Önümüzdeki dönemde, yalnızca cezaların değil, aynı zamanda algoritmik şeffaflığın, adil erişim kurallarının ve medya çeşitliliğini koruyacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bir başka açıdan bakıldığında ise, neden Yandex ve diğer arama motorlarına da bu tür yaptırımlar uygulanmadığı sorgulanabilir.
Rekabet Kurulu’nun Google’a verdiği 2,6 milyar TL’lik ceza, esasen şirketin Türkiye’de reklam teknolojileri pazarındaki hâkimiyetini kötüye kullanmasına dayanıyor; zira Google, DSP ve özellikle SSP hizmetlerinde pazarın açık ara lideri olduğu için davranışlarının rekabeti bozucu etkisi Yandex gibi daha küçük aktörlere göre çok daha yüksek görülüyor, bu nedenle Yandex’e ve diğer arama motorlarına benzer bir yaptırım uygulanmaması “hâkim durum” kriteriyle açıklanabilir; ancak kamuoyu açısından bu durum “neden sadece Google hedef alınıyor?” sorusunu gündeme getiriyor ve aslında algoritmik görünürlük ile medya erişimi konusunda yalnızca Google değil, Meta, TikTok veya Yandex gibi diğer platformların da denetim altına alınması gerektiğini ortaya koyuyor; Avrupa Birliği’nde yürürlüğe giren Dijital Piyasalar Yasası ve Dijital Hizmetler Yasası gibi düzenlemeler tam da bu amaçla tüm “kapı bekçisi” konumundaki dev platformları kapsarken, Türkiye’nin de benzer şekilde bütüncül, şeffaf ve adil rekabet kurallarıyla yalnızca tek bir şirketi değil tüm büyük dijital aktörleri sorumluluk altına alması gerektiği görülüyor.